KIYMETLİ EVRAK HUKUKU’NDA AVAL KURUMU I. TANIMI VE HUKUKİ NİTELİĞİ A. Tanım 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 700-702. Maddelerinde düzenlenen aval, kıymetli evrakın özel bir türü olan kambiyo senetlerine mahsus bir kavramdır. Kökeni konusunda farklı görüşler mevcut olmakla birlikte; kefalet benzeri bir kişisel teminatı ifade etmektedir. Bu kuruma ihtiyaç duyulmasının nedeni, senet metninde imzası bulunan kişilere duyulan güvensizliktir. Böylece aval ile teminat sağlanmaya çalışılmaktadır. Bu da kambiyo senedinin kolay tedavül etmesi sonucu doğurmaktadır. Aval verene “avalist” denilirken; lehine aval verilen kişiye ise “avalat” denilmektedir. Bir tür kefalet olmakla beraber, TBK bakımından farklı sonuçları vardır. Bu duruma kefalet-aval farkı kısmında değinilecektir. Aval kelimesi kökenine gelecek olursak; farklı görüşler olduğundan bahsetmiştik. Bu doğrultudaki ilk görüşe, Arapça bir kelime olan “hawala” kelimesi kökeninden türemiş olup, kambiyo senedinin teminatı anlamına gelmektedir. Diğer bir görüşe göre ise, İtalyanca bir kelime olan “vallis”, “la valle” köklerinden gelip, aşağısında anlamını kastetmektedir; yani aval verenin imzasının, lehine aval verilenin aşağısında, yanında bulunmasını ifade etmektedir. Son görüşe göre ise, Fransızca “a valere” kökünden gelip “değerini artırma, kuvvetlendirmek, değerlendirme” anlamına gelmektedir. B. Hukuki Niteliği Şahsi teminat sağladığı için TBK’daki kefalet sözleşmesine benzemektedir. Bu yüzden “poliçe kefalet” (wechselbürgschaft) olarak da adlandırılmaktadır. Aval, poliçe üzerine yazılan bir kambiyo taahhüdüdür. Bu taahhüt asıl borç ilişkisinden bağımsız, soyuttur. Şekli yönden asıl borca bağlı olmakla birlikte, maddi açıdan soyuttur. Avalin hukuki niteliği tartışmalıdır. Bir görüşe göre aval, tek taraflı irade beyanı, bağımsız ve soyut bir borç, tek taraflı bir hukuki işlem ve teminat amacı olan kendine özgü bir kambiyo ilişkisidir. Diğer görüşe göre ise aval bir sözleşme niteliğindedir. Buna göre, avale ilişkin irade beyanının senet üzerine yazılması ve senedin hamile verilmesi ile bu sözleşme ilişkisi kurulmuş olmaktadır. Aval verenin irade beyanının karşı tarafça kabul edilmesi gerektiğini ifade eden yazarlar bulunmaktadır. Ayrıca avalin tek taraflı bir irade beyanı olup sözleşme olmadığı görüşleri de mevcuttur. Hâkim görüş ise, bir sözleşme olmayıp, tek taraflı bir hukuki işlem olduğu yönündedir. II. AVAL-KEFALET FARKI • Avalin geçerliliği, buna ilişkin taahhüdün kambiyo senedi üzerinde yer olmasına bağlıdır. Oysaki kefalette, kefilin iradesinin ayrı bir yazılı belgede yer alması mümkündür. • Aval, TTK m.700-702’de düzenlenmiş olup, poliçe bedelinin ödenmesinin teminat altına alınmasını sağlayan tek taraflı bir hukuki işlem iken; TBK m.603 hükmünün avalde uygulanmayacağına ilişkin Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ile, avalin tek taraflı bir hukuki işlem olduğu vurgulanmıştır. Oysaki kefalet bir sözleşmedir ve amacı da çoğu zaman borçluya kredi sağlamaktır. • Aval şekli açıdan asıl borca bağlıdır. Geçersizliği ise, teminat altına alınması hedeflenen kambiyo taahhüdünün de şeklen geçersiz olmasına bağlıdır. Ancak maddi açıdan ise, asıl borçtan TTK m.702/2’ye göre bağımsızdır. Kefalet ise asıl borca bağımlı bir Fer’i borç niteliğindedir. TBK m.582/1’e göre, asıl borç geçersizse kefilin borcu da geçersiz olacaktır. • Kambiyo senetlerine mahsus bir kavram olan aval, TTK m.724/1’e göre diğer kambiyo senedi borçluları ile müteselsildir; yani ikincil değildir. Kefalette ise kural olarak, önce asıl borçluya müracaat etme zorunluluğu bulunmaktadır. Müteselsil sorumluluk için kefilin ayrıca “müteselsil kefil” şerhini yazması gerekmektedir. • Aval veren kişinin sorumluluğu kambiyo senedinden doğar. Dolayısıyla lehine aval verilen kişinin kişisel def ’ilerini ileri sürme olanağı bulunmamaktadır (TTK m.687). Kefilin ise lehine kefil olduğu kişinin def’ilerini ileri sürmesi mümkündür. Sürmemesi durumunda kefil olunana rücu hakkını kaybetmesi gündeme gelebilecektir (TBK m.591). • Aval verenin borcun ödenmesinden kaynaklanan sorumluluğu, lehine aval verdiği kişinin sorumluluğu gibidir. Dolayısıyla aval verilenin sorumluluğu doğmuşsa, aval verene de başvurulabilecektir. Ancak aval veren, lehine aval verdiği kişinin kişisel def’ilerini ileri süremez. Örneğin, aval veren, lehine aval verdiği kişinin ehliyetsizliğini ileri süremez, ancak kendisinin ehliyetsiz olduğunu, senette şekli eksikliklerin olduğunu veya borcun aval veren tarafından ödendiğini, takas edildiğini def’i olarak ileri sürebilecektir. Kefil ise TBK m.596/1’e göre, yaptığı ödeme ile yalnızca ödediği kişinin yani alacaklının haklarına halef olabilecektir. Kefil için def’ileri ileri sürme bir yükümlülüktür, aksi halde borcun ödenmesi durumunda asıl borçluya rücu hakkını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya gelecektir. • TTK m.751/1’e göre, lehine aval verilen kimse için zamanaşımının kesilmesi durumunda, aval veren kimse için kesilmezken; TBK m.155/2’ye göre ise borçluya karşı zamanaşımı kesilmişse, kefile karşı da kesilecektir. • TBK m.135’e göre, alacaklı ve borçlu sıfatlarının aynı kişide birleşmesiyle borcun sona ermesi kefil açısından da geçerli iken, aynı hükmün son maddesi kıymetli evraka ilişkin hükümleri saklı tuttuğu için veya hak senetten ayrı olarak devredilemeyeceği için borçlunun zilyetliğine geçen senet borcun sona ermesine sebep olmaz. • Avalde kayıt ve şarta bağlanma durumu söz konusu olmaz iken; kefalette kural olarak ivazsız olma söz konusu ise de alacaklının bazı karşı edimleri yüklenmesi, yani kefalet ilişkisinin şartı bağlı olarak kurulabilmesi mümkündür.
Comments
Bu kıymetli bilgileri paylaştığınız için teşekkürler.